Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi icra kurulu üyesi Tezcan, iktidarın amacını özetledi: Erdoğan rakipsiz siyaset, savunmasız yargı peşinde

“`html

Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi’nde görevli Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, Cumhuriyet gazetesinin sorularını yanıtladı.

– İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Akın Gürlek hakkındaki “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme” suçlamasından beraat etti. Ancak, hakaret ve tehdit suçlarından ceza aldı. Bu hukuki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ekrem İmamoğlu’nun karşılaştığı davalar esas olarak siyasi motivasyon taşımaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin tüm faaliyetleri, Sayıştay tarafından sıkı bir şekilde denetlenmektedir. Ayrıca İçişleri Bakanlığı’nın da denetimleri bulunmaktadır. Şu ana kadar soruşturma konusu olan bazı dosyalar, Danıştay ve Yargıtay gibi üst yargı organları tarafından incelemiştir ve suçsuz oldukları belirlenmiştir. Buna rağmen, İmamoğlu hedef alınmaya devam ediyor. Bu durum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi rakibi olan İmamoğlu’nu düşürme amacı taşımaktadır. Yargı, buradaki siyasi rekabetin bir aracı haline getirilmektedir. Bu nedenle hukuk çerçevesinde kurgulanmış siyasi müdahalelerden bahsetmekteyiz.

– Siyasi yasak durumu da söz konusu. 1 yıldan fazla ceza aldığı için adaylığı risk altında, istinafa gidecek değil mi?

Evet, siyasi yasak kesinlikle bu cezanın doğal bir sonucudur. İstinafa başvurmak zorunda kalacak.

– Ayrıca, kamuoyunda “ahmak davası” olarak bilinen YSK üyelerine hakaret davası da istinafta bekliyor…

Ekrem İmamoğlu ile ilgili bu davalar, iktidarın korkusunun derinliğini ortaya koyuyor. İktidar, çeşitli kanallardan hareket ederek birden fazla alanda baskı oluşturarak İmamoğlu’nun adaylık sürecini engellemeye çalışıyor. Erdoğan, rakipsiz bir siyaseti benimsemekten yana. 19 Martta İBB’de başlayan soruşturma süreci, baştan sona bir darbe girişimi niteliği taşımaktadır.

– Neden bu durumu ‘darbe’ olarak nitelendiriyorsunuz?

Çünkü burada gündelik siyasetin gerekliliklerine aykırı olarak güç kullanılarak hukukun dışına çıkılmakta ve böylelikle bir tasfiye süreci yürütülmek isteniyor. İlk hedef, İmamoğlu’nu seçim kampanyası yapamaz hâle getirmek. İkinci olarak, CHP’li belediyeleri sindirerek yerel yönetimlerde etkisizleştirmek ve bürokratların iş yapmasını engellemek. Üçüncüsü ise, CHP’nin yolsuzlukla ilişkilendirilmesine yönelik bir algı oluşturmak.

– Yargılamaların TRT üzerinden yapılmasına izin verildi. Eğer bu süreç gerçekleşirse, yayınların ne kadar adil olacağını düşünüyorsunuz?

Bunun yasada bir değişiklik gerektirdiği kesin. Grup Başkanvekillerimiz bu konuda bir öneri sundu. Yasa kabul edildiğinde ilgili düzenlemeler de yapılacaktır. TRT, belirli bir kanalı bu amaca yönelik tahsis edecek ve o kanalın, sınırsız reklam içeriği sunması mümkün olmayacaktır. Ayrıca, bu yayınların sosyal medya platformları ve diğer televizyon kanallarında paylaşılması zorunlu hale getirilecek.

– Eylül ayında görülecek butlan davası ile birlikte, bu dava süreçlerinin “CHP’nin anayasa masasına oturtulması için” olduğu yönünde yorumlar yapılıyor. Siz bu konudaki düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

Bu operasyonların amacı, CHP’yi anayasa masasına çekmek ya da Erdoğan’ın yeniden adaylığına zemin hazırlamak değil. Ahmak davası erteleniyor, diplomanın iptali ise ayrı bir konu. Çok açık ki, Erdoğan, Ekrem İmamoğlu ile yüzleşmekten çekiniyor ve sistemini buna göre şekillendiriyor. Anayasa masası ile bu operasyonlar birbirinin uzantısı değil.

Bülent Tezcan Röportajı

‘TUTUMUMUZ BELİRGİN’

Bizim anayasada izlediğimiz tutum nettir. İki tür anayasa sorunu ile karşı karşıyayız. İlk olarak, iktidar mevcut anayasayı, özellikle hak ve özgürlüklerle ilgili kuralları uygulamamakta. İkinci olarak, iktidarın bozduğu, tartışılması gereken bazı hükümler de mevcut. Bu, son anayasa değişiklikleri ile getirilen tek adam rejimi ile ilgili maddeleri içeriyor.

– “Parlamenter sisteme dönüşü konuşalım” denildiğinde CHP’nin duruşu ne olur?

İktidarın “anayasal düzen kuralım” söylemi, aslında kavramsal olarak daha kötü hale gelmektedir. Öncelikle anayasaya uygun adımlar atabilmek için güven artırıcı eylemlerde bulunulması gerekmekte.

– Neler olabilir bu adımlar?

Örneğin, Can Atalay’ın durumu. AYM kararına rağmen milletvekili olarak serbest bırakılmadı. Can Atalay’ın durumundan Selahattin Demirtaş’a, Ekrem İmamoğlu’ndan diğer 17 belediye başkanına kadar herkesin durumu kritik. Soruşturmaların yürütülme biçimi, masumiyet karinesinin ihlali olarak kişileri teşhir ediyor. Tutuklu bir yargılama süreci var. Burada adalet anlayışı tersine dönmüş durumda. İnsanlara “suçsuzluğunu ispat et” deniliyor. Hukuksuzlukları düzeltmek için anayasa değiştirmeye gerek yok, mevcut anayasa değil, iktidarın hukuk ve anayasa dışı tutumu engel teşkil ediyor.

– Anayasada 400 milletvekili bulma ihtimali üzerinde ne düşünüyorsunuz, CHP’den bir kopma olur mu?

CHP’nin desteğiyle 400 milletvekiline ulaşamazlar. Diğer partilerden de destek alabileceklerini düşünmüyorum.

– Adalet Bakanı ve parti liderleriyle görüşen DEM heyeti, terörsüz Türkiye süreci için komisyon aşamasına geçildiğini açıkladı. CHP’nin bu komisyon üzerinde tereddütleri var mı?

İktidar “terörsüz Türkiye” ifadesini kullanıyor. Biz ise “terörsüz ve demokratik Türkiye” diyoruz. Bu meselenin TBMM’de ve halk önünde şeffaf bir şekilde yürütülmesini savunuyoruz. Öncelikle; komisyonun Meclis başkanının iradesiyle değil, yasal olarak kurulması gerekiyor. İkincisi, hem gruba ait olan ve olmayan partilerin temsili hususu büyük önem taşıyor. Üçüncü olarak, nitelikli çoğunluk ile karar alınması gerektiği ve dördüncü olarak da komisyonun anayasa komisyonuna dönüşmemesi gereken bir süreç geçirileceği belirtilmeli.

– Bu şartları neden getiriyorsunuz?

Çünkü bu sorun ancak bir toplumsal mutabakat ile çözülebilir. Dolayısıyla herkesin maksimum ortak anlayışını sağlamak önemlidir.

– Toplumun mutabakatı için halkın görüşü alınmalı mı?

Öncelikle komisyonun çalışmaları ilerlemeli ve belli bir mesafe kat etmelidir. Mesela, gelişmeler sadece terör örgütünün silahlarını bırakmasını hedefleyen bir durumla sınırlı değildir. Toplumsal barışın inşası, demokratik bir yönetim kurma ve toplumsal uzlaşma için kapsamlı adımlara ihtiyaç vardır. Halka sorma meselesi, bunlar gerçekleştirildikten sonra gündeme alınabilecek bir konudur.

– Terör örgütü mensupları, devletin gerekli adımları atmasını istiyor…

Örgüt kendi perspektifinden bir tanım yapabilir. Ancak iktidarlar yıllarca, hak ve özgürlükleri kısıtlamak için terörü bir bahane olarak kullandılar. Bu yüzden bu süreç bir fırsat niteliği taşımaktadır. Terörün son bulmasına yönelik her adım değerlidir. Törensel ve sembolik silah bırakma gerçekleştirilse de, PKK’nın fesih kararını alması veya Öcalan’ın “demokratik siyasete geçiyoruz” demesi gibi söylemler önemlidir.

– Öcalan “pozitif entegrasyon”, Oran ise “demokratik entegrasyon” dedi. Bunun “federasyon” ile ilişkili olduğuna dair yorumlar var. Siz böyle bir riski görüyor musunuz?

Biz Türkiye’nin üniter yapısını zayıflatacak hiçbir adımın arkasında durmayız fakat Türkiye’de tüm bu konuların özgür bir şekilde tartışılabileceği demokratik bir ortamın olması taraftarıyız. Bu nedenle bir terör örgütü mensubunun “entegrasyon” ifadesiyle tartışma yaratma ihtiyacı duymuyorum. Ben meseleyi Türkiye’nin toplumsal barış ve uzlaşma bağlamında ele alırım. Bizim amacımız o görüşleri kabul etmek değil, tartışılabilecek bir ortam yaratmaktır. Bu komisyonun da ana amaçlarından biri olmalıdır. Bu süreç, her iki tarafın buluşma noktası olmayı değil, terör yöntemlerinden vazgeçen ve demokratik parlak bir geleceği hedefleyen bir ortam sağlamayı gerektiriyor. Bunu geçmişten bu yana, terör örgütünün etkisinin azalmasıyla mümkün kılabiliriz.

– Peki, neden bu konuları tartışıyoruz?

Çünkü terör, Türkiye’nin içerisindeki bir mesele ama onun yanında Türkiye’nin çevresindeki potansiyel tehditler de göz önünde bulundurulmalı.

– Bu durum yalnızca Türkiye’deki PKK için mi geçerli?

Bu süreçte şüphe duyacak gerekçeler mevcut. Zira arka planda neler olduğu tam olarak anlaşılamamaktadır. Düğün ve bayram havası içerisine girmek yanıltıcı olabilir.

– Bu süreç boyunca “devlet aklı” kavramı gündeme geliyor. Sizce devlet aklı var mı?

Keşke böyle bir akıl olabilse. Çünkü bu meseleyi, milletin menfaati etrafında kucaklayıcı bir biçimde ele almak gerekir. Üç/dört yıllık bir iktidar kaygısının ötesinde düşünülmesi gereken bir meseledir. Devlet aklı, milletin çıkarını gözeten ve geleceği planlamaya yönelik bir anlayışı temsil eder. Eğer bu mesele, sadece siyasi partilerin kısıtlı perspektifine göre yönetiliyorsa, bu durumun hedefi yalnızca mevcut iktidarı sürdürmek olur.

– “Arka plan bilinmiyor” ifadenizle ne demek istediniz?

Bu mesele, Türkiye’nin ana aktörleriyle müzakere edilebilecek; paylaşılan konular olmalıdır. Fakat bunlar sağlanamadı. Türkiye’nin en büyük partisinin lideri, devlet tarafından doğrudan bilgilendirilmiyor. Olayların gidişatı hakkında yeterince bilgiye sahip değiliz. Bilmediğimiz birçok şey var ama önemli olan bu seviyedeki bilgilerin sağlanmasıdır. Erdoğan’ın açıklamaları, geçici ve kısa vadeli siyasi hesaplamalara dair sinyaller taşıyor.

– Türk/Kürt/Arap ayrımı ile başlayan ümmetçilik tartışmalarına mı atıfta bulunuyorsunuz?

Devlet aklı, tarihin süzgecinden geçirilmiş bir millet tarifi oluşturmayı hedeflemelidir. Türk, Kürt ve Araplar ile yeni bir millet tanımı yapmak yerine, bu kimliklerin bir arada olduğu bir millet anlayışına sahip olmalıyız. Herkesin kader birliği yaptığı, mücadelelerle şekillenen bir tanım oluşturmalıdır. Yapay bir ümmet tarifi ile milletinin tarifini yapmaya kalkan bir yaklaşım, devlete uygun düşmez. Burada kısır bir iktidar anlayışı veya dar bir politik düşüncenin izleri ortaya çıkıyor. O yüzden tekrar ediyorum, “devlet aklının” olması en büyük temennimizdir.

– Barış ve demokrasi söylemleri devam ederken, CHP’li isimlere siyaset yasaklarının devam etmesi, sürecin ileriye taşınmasını nasıl etkiler?

Devlet aklı, iç cepheyi güçlendirmek adına böyle kumpas davalarıyla CHP’li belediye başkanlarını cezaevine atıp yeni yarılma alanları yaratmaz. Bu durum, devlet aklının yerine iktidar aklının hâkim olduğuna işaret ediyor. İktidar için, daha önce düşman oldukları DEM grubu ile yürümek, yeni düşman CHP olmuştur. Eskiden DEM için rahatsız edici olan uygulamalar, bugün “Çözüm süreci” adı altında daha etkin bir hale getirilecektir.

Bu siyasi ortam, belirsiz süreçlerle dolu ve Türkiye’nin huzuru, refahı bu şekilde sağlanamaz. Sorun, bu kısır döngünün devam ettiği sürece bu sürecin de doğru bir şekilde yönetilemeyeceğidir. Biz bu sürecin sağlıklı ve adil bir biçimde ilerlemesi için kapı açmaya çalışıyoruz.

– Bütün bu örnekler, devlette akıl olmadığını mı gösteriyor?

Keşke böyle olmasa. Ancak şu anki durum, devleti parti devleti hâline getirdi. Bu, Türkiye’nin en büyük problemlerinden birisidir. Bugün devlet yapısının, parti devletine doğru dönüşme riski bulunmaktadır; bu da millete ve devlete fayda sağlamaz.

– Birinci çözüm süreci ile ikinci süreç arasındaki en belirgin fark, MHP’nin durumu mu? Bu nedenle mi “devlet aklı” ifadesi ön plana çıkıyor?

Siyasi partiler devlet olamaz. Devleti yönetmeye çalışırlar ama devlet, yalnızca bu partilerden oluşmaz. MHP’nin desteği önemlidir çünkü geçmişte terörün yarattığı olumsuz etkilerin siyasette nasıl ele alınacağı üzerine yapılacak olan işbirlikleri için kritik bir rol oynar.

– İlk çözüm sürecinin bir bedeli oldu, eğer bu sürecin amacı iktidarın devamıysa sonuçları ne olabilir?

Birinci süreç ciddi yanlışlar üzerine yapılandırıldı, Erdoğan’ın direktifleri ile devam etti ve şuan nasıl ilerleyeceği belirsiz. İzlemek şart. İyi bir akıla bu durumu çözme anlamında kapasite yeterli mi? Bu konuda endişeliyim. Doğru bir yol izlenmezse sonuçları ağır olabilir. Verilecek sözlerin ne kadar ciddi olduğunu bilemeyiz ve bunların yayımlanacağı komisyonun güvenilirliği nasıl sağlanacak? Birinci çözüm sürecinde, dört önemli madde üzerinde durmuştuk; birincisi bu işin TBMM’de çözüleceğiydi. İkincisi, gizli bir ajandanız olmayacak. Üçüncüsü, millete tutamayacağınız söz vermeyeceksiniz. Dördüncüsü ise şeffaflık sağlanacak. Daha önceki süreçlerde bu maddelere uyup uymadıklarını göremedik.

Bülent Tezcan Röportajı

‘CHP, TÜRKİYE’Yİ YENİDEN İNŞA EDECEK’

– Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi neden kuruldu, ne gibi görevleri olacak?

Öncelikle belirtmek isterim ki bu ofis, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasından dolayı kurulmadı. İmamoğlu’nun adaylığı kesinleştiğinde böyle bir yapıya ihtiyaç duyulacağı daha önce öngörülmüştü. Ancak, kumpas operasyonları başladığında ve İmamoğlu ile birçok arkadaş tutuklandığında ofisin kuruluşu bunlara denk geldi. Cumhurbaşkanı adayının kapsayıcı bir temsil ile bir çalışma yürütmesi açısından böyle bir yapı gerekiyor. Diğer siyasi partiler, kuşkusuz siyasetin temel direkleridir. CHP, önümüzdeki dönemde Türkiye’yi yeniden inşa edecek olan lider konumunda bulunacak. Bu inşa sürecinin en önemli örgütü, ülkenin kurucu partisi olan CHP’dir. Ama cumhurbaşkanı adayının yönetim ve kampanya süreçlerinin partinin ötesinde de geniş bir destek bulması hayati önem taşımaktadır.

– İnşa derken, parlamenter sistemle ilgili bir perspektif mi sunuyorsunuz?

Bizim sistemimizde yürütme artık Parlamento’dan değil, doğrudan seçimle belirleniyor ve cumhurbaşkanı yürütmenin sorumlusudur. Bakanlar, Meclis’e bile gelmeden atanabiliyor. Önceden yürütme, hükümet üzerinden temsil edilirdi. Ancak günümüzdeki sistem, tanımsal olarak sadece adını kullandığımız bir hükümet anlayışını doğuruyor. Yüzde 51 oy arayışıyla, cumhurbaşkanının yürütme konusundaki sorumluluğu daha kapsayıcı bir hal almalıdır. Cumhurbaşkanı adayımız, partinin temel prensiplerine dayanarak politikalarını belirleyecek. Ancak bunun yanı sıra, toplum tarafından da desteklenmesi kritik öneme sahiptir. Eğer yönetim sürecinde kapsayıcı bir politika izlenmezse, ihtiyaçlara cevap vermesi güçleşir. Bu noktadan yola çıkarak, Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi, diğer kesimlerin de kendilerini hissetmelerini ve katkıda bulunmalarını sağlayacak şekilde oluşturulmuştur.

– Ofisin yeri neresi olacak?

Merkezi Ankara’dadır. Üsküp Caddesi üzerinde, Parti Okulu’nun yer aldığı Bülent Ecevit Yerleşkesi’nde bulunmaktadır. Büyük bir açılış etkinliğimiz olacak; 26 Temmuz Cumartesi günü, saat 18.30’da halkımızı davet ediyoruz. Ayrıca, İstanbul’daki il başkanlığının beşinci katında da faaliyet gösterecektir.

– İki il ile mi sınırlı olacak bu süreç?

Bu iki yerle başlayıp tüm Türkiye’yi kapsayacak çalışmalar yürütmeyi hedefliyoruz. Gelecek süreçte, ihtiyaç doğrultusunda farklı yerlere de açılmayı planlıyoruz.

Bülent Tezcan Röportajı

PORTRE

1965 yılında Samsun’da doğan Bülent Tezcan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. Kuşadası’nda 3 yıl İlçe Başkanlığı, Aydın’da ise 4 yıl İl Başkanlığı yapmıştır. Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı, Parti Örgütü ve Örgüt Yönetiminden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı gibi görevlerde bulunmuştur. 24, 25, 26, 27 ve 28. dönemlerde Aydın Milletvekili olarak seçilen Tezcan, TBMM Adalet ve Anayasa Komisyonu üyeliği de yapmıştır. Şu anda Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi icra kurulu üyesidir.

“`

Related Posts

Filistin doğal gaz zengini olabilir

Uluslararası arenada tanınan Filistin devleti, doğal gaz zengini olabilir. Yapılan son incelemelere göre Filistin Yönetimi’nin Gazze Deniz Sahası’nı kullanabilmesi, Filistin halkını yardıma daha az bağımlı hale getirebilir.

İsrail durmuyor: 132 kişi öldü

İsrail ordusunun, sabahtan bu yana Gazze’ye düzenlediği saldırılarda 94’ü insani yardım bekleyen Filistinliler olmak üzere 132 kişi yaşamını yitirdi.

Geyve’de Yangın Hayvanları Vurdu

Sakarya’nın Geyve ilçesinde çıkan orman yangını, birçok hayvanın can vermesine yol açtı.

Bilecik’te Orman Yangını: Bir Köy Tahliye Edildi

Geyve’deki orman yangını Bilecik’e yaklaştı, Ciciler ve Kızılöz köyleri tehlikede, tahliye başladı.

Erzincan’da İki Trafik Kazası: 5 Yaralı

Erzincan’da iki ayrı trafik kazasında toplam 5 kişi yaralandı, yaralılar hastaneye kaldırıldı.

Süveyda’da İnsani Yardım Krizi

Suriye, Süveyda’ya yardım konvoyunun engellenmesinin ciddi sonuçlar doğuracağı uyarısında bulundu.